top of page
Aslı R. Topuz

Çakıl Taşı - 2

Gittikçe Jeanne D’Arc’ın yargılanışına benzemeye başlayan Cemaatin hukuk mücadelesiyle ilgili düşündüklerimi yazmak istedim. Hukuk mücadelesi nedir, nasıl yapılır, ne değildir, nasıl yapılmaz?


Cemaat devleti ele geçirmek ve yıkmaya çalışmakla suçlanıyor. İçinde bulunduğu hukuk mücadelesinin konusu budur.


Hukuk mücadelesi, haklarınızı korumakla ilgilidir. Esasa odaklanarak yapılır. Hukuk mücadelesi günah çıkarma değildir; hele ki esas suç iddiasıyla ilgili değilse.


Savunma sadece iddia edilen suça karşı ve mahkemeye karşı yapılır. Halka, hatta vicdana karşı bile yapılmaz. Mizandan değil, seküler hukuk mücadelesinden bahsediyorum yani bu dünyadaki haklarımızdan.


Hukuk mücadelesi, haklarla ilgilidir. Bir davadan suçlanarak veya aklanarak çıkın, farketmez: Savunmanız, dava bittiğinde mahkemeyi ne kadar fazla hakla terkedeceğinizle ilgilidir. Dava bittikten sonra kimse sizin mertliğinizi, kendinizle ilgili samimi hesaplaşmanızı hatırlamaz.


Hele de bunlar davanın esas konusuyla (devleti yıkmaya çalışmakla) ilgili değilse, kendi savunmanızın topuğuna sıkmış; esastan kazanacağınız davayı, usulden kendiniz kaybetmiş olursunuz.


Jeanne D’Arc’ın yargılanışı buna örnektir. Aynı cemaat gibi krallığı ele geçirmekle suçlanmış, bu ıspatlanamayınca; geçmişte girdiği “günah ve küfürler” ile mahkemede savunması kırılmış, güya hakkaniyet peşindeki rahipler yoluyla geçmişte işlediği günahlar itiraf ettirilmiş (örneğin, erkek gibi giyinmek, saçını kısa kesmek vs.) ve sonunda krallığı ele geçirmekten olsun olmasın, kazıkta yakılarak infaz edilmiştir.


Öldükten sonra önce masum, sonra azize ilan edilmiştir. Ama bana göre bunların bir önemi yok can gittikten sonra. Bunlarla avunmak hukuku güçlendirmiyor, kötülüğü durdurmuyor, devleti zulümden döndürmüyor. Kötünün de umurunda değil.


Dava bittikten sonra herkes sadece hükmü hatırlar. Diğer şeylerin bağlayıcılığı yoktur. Dava sonrası size de hayatta lazım olacak şey, karara bağlı kazandığınız / kaybettiğiniz haklar olacaktır: Özgürlük, güvenlik, çalışabilme gibi insan hakları ve sosyal haklar.


O yüzden gelişmiş ülkelerdeki hukuk süreçlerinde hem devlet, hem hakim, hem avukat, hatta savcı bile davanın esasına odaklanır; kişi suçlu bile olsa, kişiyi gereksiz hak kayıplarından korur; evet savcı bile.


Bu yüzden sadece adli olarak somut/muteber delil değeri olan kanıtları değerlendirir. Evet, hakim ve savcı bile kişiyi sadece zorunlu miktarda cezalandırmaya ve suçlu bile olsa hak mahrumiyetini minimumda tutmaya çalışır.


Türkiye’ye gelirsek: Bizim ülkemizde, özellikle cemaate karşı yürütülen “devleti yıkmaya çalışma” suçlamasında zaten hakim, savcı, devlet, hatta avukat ayrımı ortadan kalktı: Avukat vermeyen Baro Başkanları (Ümit Kocasakal), işkence gören müvekkiline itiraf imzalatmaya çalışan avukatlar gördük.


Tüm bunlar davanın ve iddianın zaten esas’tan geçersiz, bomboş olduğunun kanıtı. Yasama-yürütme-yargı hatta savunma ayrımının apar topar kaldırılması, yolsuzluk davasının “darbe” iddiasına dönüşmesi saçmalığı bundandır.


Haliyle, esas’tan kazanamayacağını anlayan Devlet, bu sefer belaltı yollarla kazanmaya çalışıyor: İnsan kaçırmalar, işkence ile itiraf imzalatmalar bile işe yaramayınca, geriye bir tek Jeanne D’Arc’a yapılanı denemek kaldı.


Vicdan ve din hassasiyeti aşırı yüksek, 19 yaşında bir kızın aklıyla, psikolojisiyle oynaya oynaya ve aynı hassasiyete sahip rahipleri de buna ikna ederek, “önemli olan dünya hayatı değil, önce onun ruhunu kurtarmalı, arındırmalısınız” diye diye rahipler eliyle kıza “günahkarım, pişmanım” yazısı imzalatıldı. Ve 19 yaşında bir insan yakıldı. Olay bittikten sonra kralın ve devletin yaptıklarını gören rahipler pişmanlık ilan etti.


Dolayısıyla: Günahlarınız, özel hayatınız, ahlakınız, ahlaksızlığınız devleti, mahkemeyi ilgilendirmez; savunmanız bunlarla ilgili değildir.Dediğim gibi, mahkeme bittikten sonra alkışlarla, goygoylarla değil, elinizde kalan haklarınızla başbaşa kalırsınız. "Dolmuşçuluk" iyi birşey değil.

 

Kürt Hareketi bu konuda çok zeki ve başarılı. Silaha, uyuşturucu ticaretine karışmış bireyleri olmasına rağmen Batı’da kabul görmesini buna borçlu: Davanın esasına yani devlet faşizmini tanıtlamaya odaklanıyor; savunma kapsamını bununla sınırlıyor. Minder dışına çektirmiyor kendini. Hukuk mücadelesi başka türlü kazanılmaz.


Sonuç olarak: Minderde kalın, minderin dışına çıkmayın:

“Esas mesele, esas meseleyi esas tutabilmektir.” (Stephen Covey)

(The main thing is keeping the main thing the main thing.)


Akıl, rehberiniz olsun!


18 Mart 2021

 

Aslı R. Topuz

Comments


Post: Blog2_Post
bottom of page